Seçimle yenilemeyen iktidarın, para politikaları ve maliye uygulamaları yoluyla, adeta partinin inadına götürülmek istendiği söylenebilir. Yeni Şafak gazetesi, 17 Nisan’da Maliye Bakanı’nı faizleri artırdığı için dolaylı yoldan eleştirdi. Kayınpederini ima ederek “at izi it izine karıştı” demesi, bence o kişinin bakan olma şansını kaybetmesine neden oldu. 2019’da bakanken ekonomik paketi açıklarken “47 milyon küçükbaş hayvan varlığımızı 4 yılda 100 milyona çıkaracağız” diyen, bazı yönlerini hâlâ takdir ettiğim, patronlarının eski bakan kardeşinin önünü açmak için ciddi şekilde Maliye Bakanı’na yüklenildi. Ardından da Şimşek’i eleştiren bir makale yayımlandı.
Bu arada düşük maliyetli döviz yolunu kendilerine aktararak beğeni toplayan, fakat yazım baş sayfadan yayımlanmayacağı için testimi geçemeyen takiyeci gazete, sunduğum çözüm önerisini elbette yayımlamadı. Eleştirinin Berat Bey’in önünü açmak için yapıldığını bu şekilde ispatlamış oldum. Eleştirmek kolay, çözüm sunmak ise herkesin işi değil.
Osmanlı sarayı halka kapalıydı. Padişah ve çevresi sefahat içindeydi. Mali sıkıntıya düştüklerinde tek çare vergi toplamaktı. Ancak halkın feryadını duyan yoktu. Adil olmayan vergi dayatmaları nedeniyle Osmanlı’da birçok kez ayaklanmalar yaşandı. Örnek vermek gerekirse: Yavuz Sultan Selim döneminden I. Ahmet dönemine kadar süren Celali isyanları (1519 Celali, 1526 Baba Zünnun, 1527 Kalender Çelebi, 1598 Karayazıcı gibi) bu ayaklanmalardandır.
Sadece köylüler değil, esnaflar da isyan etti. 1730 Patrona Halil isyanı, Aydın yöresindeki 1829 Atçalı Kel Mehmet isyanı, Balkanlar’daki 1841 Niş ve 1850 Vidin isyanları, Anadolu’daki 1906–1907 Erzurum, Kastamonu, Sinop isyanları gibi... Bu isyanlar, 1908 Temmuz Devrimi’ne evrildi. Sonuçta Mustafa Kemal’in liderliğinde gerçekleştirilen 1919 Anadolu İhtilali ile Osmanlı saltanatı sona erdi ve öşür/aşar vergileri kaldırıldı.
100 yıldır vergi adaletinde zengin kesime dokunulmadı. Şimdi yokuş yukarı çıkan araca gaz verilerek motor tıkanıyor. Bu noktada en önemli hamle; bu ülkenin zenginlerini ve şirketlerini denetim altına almak ve kontrol etmek olmalı.
Bugün Emine Erdoğan’a yakınlığıyla bilinen ATO Başkanı Gürsel Baran ve TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, vergi açıklamaları nedeniyle Maliye Bakanı’na tepki gösterdi. Polisiye tedbirlerin hoş olmadığını, maliyecilerin iş yerlerine “kasa bekçisi” gibi yerleştirilemeyeceğini ifade ettiler. Zaten sıkı para politikaları nedeniyle düşen iş hacmi üzerine katı mali tedbirler de eklenince, “Tayyip Bey’in altı oyuluyor” söylemlerinin haklılık kazandığı görülüyor.
Vergi Politikası Duygusal Bir Travmadır
Mehmet Şimşek’in “burjuvayı koruyor” gibi bir tavır içinde olduğu izlenimi hâkim. Ancak şu gerçek bilinmeli: Vergi, Türk halkı için tarihsel bir travmadır. Şimşek siyaseti bilmediği gibi, toplumun zor geçinen kesimlerinin öfke biriktirebileceğini de anlamıyor. Ekonomi tekniğine dayanan bir teknokrat gibi hamle yaptığı için, vergilendirmeye zenginden başlamaması en büyük hatasıdır. Şu anda yaptıkları yanlış değil ama bir anda frene basıp “polisiye tedbirlerle” vergi toplayacağını açıklarsa, partisinden gizli tepkiler alması kaçınılmazdır.
Elbette tüm devletler vergi toplar ve denetim yapar. Ancak bu altyapı olmadan işe kalkışılırsa, bu durum toplumsal tepkiyi ve gereksiz krizleri beraberinde getirir. Bu konuda daha önce de yazdım: İlk etapta, ticari işletmelerin ellerindeki kayıtsız ürünlerini kayıt altına alarak %2 gibi bir oranla sisteme dahil edilmesi ve doğru çıkış yöntemlerine yönlendirilmesi sağlanmalı.
Vergi ile Kriz Çözülmez
Mehmet Şimşek çok iyi biliyor ki, ortada ciddi bir ekonomik kriz var. Güya bu krizi çözmek için göreve getirildi. Ancak insanların geçim sıkıntısı çektiği bu dönemde, tek çözümün “vergi” olduğunu söylemek büyük bir hata. 24 yılda TUDEM ile düşük faizli 700 milyar avro para toplanmış, 1 trilyon avro vergi geliri oluşturulmuşken; şimdi dövize %22,4 faiz vermek yerine %3–3,5 oranıyla kaynak bulunabilecekken neden bu yolu tercih etmiyoruz?
Psikolojik olarak tehdit gibi algılanan “polisiye tedbir” söylemini dile getirmeden önce, halka “vergi” dendiğinde ne hissedildiğini, toplumda esnaf gösterilerine neden olabilecek bir infial yaratabileceğini düşünemiyor mu?
Mesele sadece vergi toplamak değil; toplanan gelirlerin keyfi harcamalarda ve adrese teslim ihalelerde kullanılması da halkın tepkisini büyütüyor. Mehmet Şimşek’in “ülkede iç karışıklık çıksın” diye mi göreve getirildiği sorusunu soranların artması üzücü. Şimşek tarih bilgisine sahip olmayabilir ama tanımadığı klasik ekonominin kurucusu Adam Smith’in şu sözü bizde gerçekleşmez inşallah:
“Ağır vergiler ve vergi yetkisinin kötüye kullanılması, halkın vergiye karşıtlığını meşru kılabilir.”
Çözüm Önerisi
Vergi yükünü adil dağıtmak için önerim şu: Vergi mükellefleri, illerin nüfuslarına göre 2 ila 5 kategoriye ayrılmalı. İstanbul’da 5, Tunceli’de 2 kategori olmalı. Birçok esnafın kira, elektrik ve aidat dışında fazla gideri yok. Yanında çalışanı olan bir esnaf ise bolca fiş kesmeden (ki güvenlik ve dolaylı vergi yükü yüzünden bu da kolay değil) normal vergi verme yoluna gidemiyor.
Esnafın 2-5 kategoriye ayrılması, gönüllü KDV ve vergi sistemiyle; iş yeri kapama, kapı gözetleme, kasa bekleme gibi polisiye tedbirlerin konuşulmadığı, beyan esaslı bir sisteme geçişin yolunu açabilir. Dükkâna giren her ürün için gider pusulası imzalamaktan çekinenler için, sadece sade giriş yeterli olacak ve bol KDV oluşacaktır.
Ayrıca dolaylı vergilerin dünya normlarına çekilmesi, yani yarıya indirilmesi şart. Mükelleflere şu güvence verilmeli: “Seni taciz etmeyeceğiz. Devletine fatura, fiş ve katkı payı vereceksin, kalanını gönüllü vergi sistemiyle karşılıklı anlaşmayla halledeceğiz.” Bu sayede, esnafın %20’sindeki “matrahsızlık” psikolojisi aşılabilir ve devletin giyotin gibi algılanmadığı, bereketli bir vergi sistemi kurulabilir.